Dünyanın ve
ülkemizin gündeminde, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılma talepleri var.
Her iki
ülkenin talepleriyle ilgili, Türkiye’nin, “birinci dereceden”, Cumhurbaşkanımız
ve Dışişleri Bakanımızın ifade ettiği prensiplerin; öncelikle muhatapları ve
NATO üyeleri, sonra da dünya kamuoyu tarafından “doğru değerlendirilmesi”
gerektiğinin öneminin altını çizmek istiyorum.
Ukrayna’da
devam eden savaş, haklı olarak, Rusya’yla sınırı olan tüm Avrupa ülkelerinde
açıkça dile getirilen bir tedirginliğe neden oluyor.
Bu aşamada,
zaten Rusya’nın savaş sebebi olarak açıkladığı; “NATO’nun Rusya’nın güvenliğini
tehdit edecek biçimde genişlemesi” ve bunun karşısında “savaşın nükleer
silahların da kullanılacağı bir genişlemeye neden olma ihtimali”nin doğru
değerlendirilmesi gerektiğini, atılacak her adımın “barışı tesis etme”
hassasiyetiyle gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Neredeyse
tüm Avrupa ülkelerinin, dünyanın dengelerinden bihaber şekilde “NATO’nun beyin
ölümü gerçekleşti.” cümlesinin peşine takıldığı günlerden bugüne, Ukrayna’da yaşananlara
rağmen, içinde bulundukları uykudan uyandıklarını ama hala o günkü
anlayışlarını gözden geçirmediklerini görüyoruz.
Tekrar
hatırlatalım:
Türkiye
NATO’nun en büyük askeri güçlerinden biridir.
Türkiye
jeopolitiği, ekonomisi, askeri gücü ve potansiyeli itibarıyla dünya barışının
mihveridir.
Türkiye’yi,
“terör örgütlerine destek vererek”;
“Doğu
Akdeniz’de uluslararası hukukun kendine tanıdığı haklarını elinden almaya
çalışarak”;
“Yunanistan’ı,
uluslararası hukuka ve anlaşmalara aykırı bir şekilde silahlandırarak”;
“Türkiye’de
kendi çıkarları doğrultusunda bir yönetim oluşturmak için, yine Türkiye’ye
yönelik askeri ve ekonomik yaptırımlar uygulayarak”;
atılan
adımların ne tür bir “tarihi yanılgı” ve “adaletsizlik” olduğu, her gün, ortaya
çıkan her gelişmeyle, yeniden, bir kez daha doğrulanmış oluyor.
Herkes başta
“Rusya – Ukrayna Savaş”ı ve “NATO’nun durumu”na, “ilkeler ve prensipler”
doğrultusunda yaklaşmalıdır.
Tekraren
ifade etmekte fayda görüyorum:
Bu
şartlarda, uluslararası alanda atılacak her adım, barış yönünde bir fayda
sağlamalıdır.
Değerli
Basın Mensupları,
Türkiye,
NATO’nun genişlemesiyle ilgili, hiçbir zaman, engelleyici bir politika içinde
olmamıştır.
Bununla
birlikte, hiç kimse, NATO’nun bir “savunma ittifakı”, üyelerinin ise
“müttefiklik anlayışı” içinde olmaları gerektiğini unutmamalıdır.
Bugünkü
örnekte olduğu gibi, konunun en temel esasları yok sayıldığı zaman, doğru
adımlar atmak, maalesef mümkün olmayacaktır.
Değerli
Basın Mensupları,
Türkiye 40
yıldır, dünyanın en kanlı terör örgütüyle, en ahlaksız suç şebekesiyle mücadele
ediyor.
Türkiye, kanlı
bir darbeyle, seçilmiş meşru yönetimi, anayasayı, hukuku yok etmeye çalışan bir
ajan teşkilatının bünyemizde açtığı yaraları sarmaya çalışıyor.
Bu
şartlarda, “müttefik olduğumuz” ya da “müttefikimiz olmaya aday” ülkelerin;
“terör”le, “uluslararası
hukuk”la; “demokrasi”yle ve “evrensel değerler”le ilgili;
özellikle
Türkiye örneğinde sürdürdükleri politikaların yeniden gözden geçirmeleri
gerektiği, tartışma götürmeyecek ölçüde ortadadır.
Savunma
sanayiiyle ilgili, tümü “hukuka ve akla aykırı gerekçelerle”, Türkiye’ye
yönelik kısıtlamaların uygulandığı bir süreci yaşıyoruz.
Bu
şartlarda, süregelen ve başlayacak bir “müttefiklik”ten bahsedebilmek için,
muhataplarımızın “müttefik” gibi davranmalarını beklemek bizin en tabii ve
temel hakkımızdır.
Değerli
Basın Mensupları,
Rusya’nın
Ukrayna’yı işgaliyle başlayan sürecin tümünde, Türkiye’nin, “doğru”, “dengeli”,
“barışçı”, “kararlı”, “akla ve hukuka uygun” bir yol takip ettiğini görüyoruz.
Aynı tutumun
devam etmesi gerektiğini düşünüyor, devam edeceğine inanıyoruz.
Şu anda,
Türkiye kamuoyu, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelikleri kapsamında, bu
ülkelerdeki PKK'ya verilen desteğin son bulmasını bekliyor.
Sadece İsveç
ve Finlandiya’yla sınırlı kalmadan, NATO üyesi bütün ülkelerde, PKK ve uzantısı
yapıların bütün etkinliklerine yasaklama getirilmelidir.
Aynı savunma
ittifakındaysak;
aynı savunma
ittifakında olacaksak;
her bir
üyeye gelecek saldırılara, tümümüz, müttefiklik ilişkisi içerisine karşı
duracaksak;
40 yıldır
Türkiye'ye karşı ahlaksız bir savaş yürüten terör örgütüne karşı,
müttefiklerimizin;
“bir terör
örgütüne karşı nasıl davranılması gerekiyorsa o şekilde davranmalarını
bekleme”nin en tabii hakkımız olduğunu yeniden, kararlılıkla dile getirmek
istiyorum.
Değerli
Basın Mensupları,
PKK ve
uzantılarının bütün NATO ülkelerindeki faaliyetlerine, tüm NATO ülkelerinin
terör örgütlerine destek vermesine son verilmelidir.
Türkiye
Cumhuriyeti bu konuda ısrarcı olmalıdır.
Yunanistan’ın,
Türkiye’yi hedef alacak ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde
silahlandırması, Türkiye’nin savunma sanayiine yönelik kısıtlamalar sona
erdirilmelidir.
Değerli
Basın Mensupları,
Türkiye’yle
yapılan görüşmelerde sıklıkla ifade edilen, “Türkiye’nin endişelerini anlıyoruz
gerekeni yapacağız.” türünden beyanların, gerçekliği ve karşılığı yoktur.
Türkiye’nin,
Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelikleriyle ilgili kararı, her iki ülkenin
“müttefiklik hukuku”na uymayan politikalarını terk etmeleri yönünde “somut
adımlar atmaları”na bağlı olmalıdır.
Yine, ABD’nin,
“Türkiye’nin hava savunma sistemine sahip olmasını engelleme yönünde aldığı
kararlar” ve bu durum bahane edilerek, Türkiye’ye yönelik halen sürdürülen
“ekonomik, askeri ve siyasi yaptırımlar”, bu süreçte, bir samimiyet ölçeği
kapsamında belirleyici olmalıdır.
Değerli
Basın Mensupları,
Türkiye’nin tüm güvenlik endişeleri eksiksiz
bir şekilde giderilmelidir.
Türkiye’ye
NATO ülkesi “müttefikleri” tarafından uygulanan tüm yaptırımlar
kaldırılmalıdır.
Ortağı
olduğumuz, parasını ödediğimiz F-35 programıyla ilgili, Türkiye’ye uygulanan
haksız kararlar geri alınmalıdır.
Finlandiya
ve İsveç, Türkiye’nin mücadele ettiği terör örgütleriyle iş birliğini ve
irtibatını sona erdirmeli, terör örgütü mensuplarını korumaktan vaz geçmeli, bu
konularda somut ve tatmin edici adımlar atmalıdır.
Saygılarımla,
Mustafa DESTİCİ
Büyük Birlik Partisi
GENEL BAŞKANI