Değerli Basın Mensupları,
Dün
saat 18.48'de, Osmaniye'nin
Düziçi ilçesinde, 5.1 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Kahramanmaraş, Hatay, Adana ve Kilis'ten de hissedilen
depremle ilgili, Osmaniye Valimiz Erdinç Yılmaz tarafından, “Herhangi bir olumsuzluğun
yaşanmadığını ve çalışmaların devam ettiği…” açıklaması yapıldı.
Depremden etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum.
Cenab-ı Allah, milletimizi her türlü afetten korusun…
Değerli Basın Mensupları,
2012 yılında, Türkiye,
Kanada ve Peru tarafından yapılan girişimler sonucunda, kız
çocuklarının cinsiyetlerinden ötürü maruz kaldığı eşitsizlik konusundaki
farkındalığın artırılması ve onların insan haklarından tam ve etkili bir
şekilde yararlanmalarını sağlamak amacıyla, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
tarafından, 11 Ekim tarihi, "Dünya Kız Çocukları
Günü" olarak ilan edildi.
Dünyanın her yerinde, bu tarihte yapılan etkinliklerle, kız
çocuklarımızla ilgili “eğitim hakkı”, “beslenme”, “yasal
haklar”, “kadına ve çocuklara yönelik şiddet” ve “zorla evlilik” konuları,
Dünya Kız Çocukları Günü kapsamında gündeme taşınıyor.
Ayrımcılık yapıyor görüntüsü vermek istemem ama
ebeveynler, özelikle babalar için, kız çocukları, dünya üzerinde başka hiçbir
şeyle kıyaslanamayacak ölçüde değer taşır.
Çocuklarımız hem en zayıf, hem de en güçlü taraflarımızdır.
Ailelerin çocuklarıyla ilgili yaşadığı her acı, onları
tarif edilemeyecek ölçüde yaralarken, her anne baba için, çocuklarına yönelen
tehlikeler, onları dünyanın en güçlü insanları haline getirir.
Tüm kız çocuklarını, tüm çocukları, kendi çocuklarımız
gibi korursak; yapacağımız tüm işlerde, atacağımız tüm adımlarda, bu duyguyu,
aklımızın, gönlümüzün bir kenarında tutarsak; siyasetin anlamını ve
saygınlığını koruyabileceğini düşünüyorum.
Bu vesileyle tekrar, Dünya Kız Çocukları Günü’nü kutluyor;
tüm evlatlarımız için, tüm dünya çocukları için; savaşlardan, sömürüden, yoksulluktan,
hastalıklardan, şiddetten, ayrımcılıktan uzak, mutlu bir gelecek diliyorum.
Değerli Basın Mensupları
Geçtiğimiz hafta boyunca CHP’nin yeniden tartışmaya
açtığı “başörtüsü yasağı” konuşuldu.
Geçen haftaki basın toplantımızda ifade etmiştim; tekrar
etmekte fayda görüyorum:
2008 yılında gerçekleşen ve kamuda başörtüsü yasağını
fiilen kaldıran anayasa değişikliğine, CHP şu cümlelerle itiraz etmişti:
“Yapılmak istenen, Türkiye'yi Ortaçağ karanlığına geri
götürmek ve 85 yıllık Cumhuriyet'in rövanşını almaktır.”
Değerli Arkadaşlar,
O gün, CHP Grubu adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu açıklamayı yapan üç kişiden
biri, o gün CHP Grup Başkanvekili olan, bugünün CHP Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu’ydu.
Hatırlayacaksınız, geçen hafta, CHP’nin başörtüsüyle
ilgili kanun teklifi oyununa, “Samimiyseniz gelin Anayasa değişikliği yapalım.”
demiştim.
Cumhur İttifakı’mızın diğer partileri Ak Parti ve
MHP’nin, aynı yöndeki çağrılarına, CHP, tahmin edilebileceği ve beklendiği gibi
önce “Hayır” dedi.
Daha sonra da Sayın Kılıçdaroğlu, taaa ABD’den, “Bu konu
bizim için kapanmıştır.” Deyip, kestirip attı…
Bu üslup ve ifade bir samimiyet göstergesidir.
CHP’nin başörtüsü konusundaki samimiyeti bu kadardır…
Kıymetli Basın Mensupları,
Kız çocuklarımızla ilgili başta “eğitim hakkı”, “yasal haklar”
Dünya Kız Çocukları Günü kapsamında gündeme taşındı.
Uzun yıllar boyunca, CHP’nin bayraktarlığını yaptığı
yasakların sebep olduğu sonuçlar, tam olarak bunlardı.
Kendimize ve muhataplarımıza şunu soralım: “Türkiye’de başörtüsü problemi neden yaşandı?”
Bu sorunun bir tane cevabı var: “CHP yüzünden…”
Bu açık gerçek, problemle birlikte düşünüldüğünde, dünden
bugüne yaşananlarla doğru bir bakış açısıyla yüzleşmemizi sağlayacak.
Değerli Basın Mensupları,
Dün gecenin önemli gelişmelerinden biri, ABD Senatosunda
yaşananlardı.
ABD Senatosu, “2023 savunma bütçesi”ni içeren, “NDAA tasarısı”na
son halini vermek amacıyla toplandı.
Kongre kaynaklarından edinilen bilgilere göre, New Jersey
Senatörü Demokrat Menendez ile Maryland Senatörü Van Hollen’ın sunduğu ve
Türkiye’nin ABD’den F-16 alımını koşullara bağlayan iki ekleme de tasarıdan
çıkarıldı.
Senato, NDAA tasarısını tamamladıktan sonra, Temsilciler
Meclisinin versiyonu ile ortak bir metin haline getirilerek, onay için ABD
Başkanı Joe Biden’a gönderilecek.
Türkiye’nin F-16 alımını koşullara bağlayan benzer bir
ekleme, NDAA tasarısının Temsilciler Meclisine eklenmişti ancak ortak metinde
bu eklemelerin de çıkarılması bekleniyor.
Senato'daki bu değişimde, Türkiye'nin Washington'da yürüttüğü diplomatik çabaların etkili olduğu belirtiliyor.
Menendez, Pentagon bütçesini içeren 2023 NDAA tasarısının
Temsilciler Meclisi versiyonuna sunulmuş ve Türkiye’ye F-16 satışını şarta
bağlayan eklemenin aynısını, tasarının Senato versiyonuna da dahil etmişti.
Eklemede “Silah İhracatı Kontrol Yasası” kapsamında “Türkiye’ye
yeni F-16 satışının yapılmaması” ve “F-16 modernizasyon kitlerinin satılmaması”
hükmü konulurken; bu maddenin muafiyetini ise Senato ve Temsilciler Meclisi
ilgili komitelerine söz konusu satışın ABD’nin önemli ulusal güvenlik
menfaatlerine temas ettiği; bu silahların Yunan hava sahasını mükerrer şekilde
ihlal etmeyeceğini temin etmek için atılacak somut adımlar sunulduğu takdirde
başkanın bu maddeyi uygulamaktan muaf olacağı ifade edilmişti.
Öte yandan, Maryland Senatörü Van Hollen ise bu koşullara, uçakların YPG/PKK terör örgütüne karşı kullanılmamasını ve Türkiye'nin İsveç ile Finlandiya'nın NATO üyeliğini onaylaması koşulunu eklemişti.
Değerli Basın Mensupları,
Türkiye’nin lehinde olarak değerlendirilen bu gelişmeyle,
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyareti aynı güne denk gelince, öncelikle bu
kararda Kılıçdaroğlu’nun bir etkisi olup olmadığını düşündük.
Şaka yapıyorum elbette...
Dün, haber ajanslarında, Sayın Kılıçdaroğlu’nun, New
York’ta TÜRKEN Vakfı’nın yaptırdığı gökdelenin önündeki videolu paylaşımıyla
karşılaştık.
Bahsedilen bina, bizim, vatandaşlarımızın, milletimizin
utanacağı bir mekan değil. Bilakis TÜTKEVİ gibi, gurur duyduğumuz, Türkiye
Cumhuriyeti’nin gücünü göstermesinin ötesinde, Türk ve Müslüman öğrencilerin
kalacağı yurt olmasının yanında çok fonksiyonel bir yatırım ve eser.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisinin bir süre daha gündemde kalacağını düşünüyorum.
Türkiye ABD’yle, sayısız problem yaşarken;
CAATSA kararları uygulamadayken,
TÜRKİYE F35 programından hukuksuz bir şekilde
çıkarılmışken,
ABD Senatosunda Türkiye’ye F16 satışı
görüşülürken,
ABD, Lozan’a göre silah bulundurulmaması
zorunlu olan Yunan adalarını silahlandırırken,
Suriye’de, Irakta, Ermenistan’da, doğrudan
ABD’nin Türkiye’yi hedef alan politikalarıyla mücadele ederken,
Türkiye’nin Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı, ABD’de
Türkiye’nin yaptırdığı bina önünde selfie yapıyor, binayı yapanlara hesap
soracağını söylüyor.
Biz de aklımıza mukayyet olmaya çalışıyoruz…
Değerli Basın Mensupları,
Ziyaretle ilgili basına yansıyan haberlerde, kişisel
olarak beni en çok rahatsız eden ayrıntı, “İktidara geldiklerinde siyasi
tutukluları serbest bırakacakları” başlıklarıyla yayınlanan haberlerdi.
Sayın
Kılıçdaroğlu’nun bu haberleri tekzip etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dünya kamuoyuna “Türkiye’deki siyasi suçlular” olarak
sunulanlar, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı istihbarat örgütlerinin
ajanları ile PKK ve FETÖ terör örgütlerinin yıkıcı faaliyetleri nedeniyle
yargılanan terör örgütü mensuplarıdır.
Bunların dışında, Türkiye’de “siyasi suçlu” olarak
tanımladığınız tutuklu veya hükümlü var mı?
Yok…
CHP’nin “Gazeteciyi tutukladılar” diye, Türkiye’yi
dünyaya şikayet ettiği kişilerden birini, Mersin’deki polis evimize, içindeki
sivilleri, yani emniyet mensuplarımızın eşleri ve çocuklarını, bombalı
saldırıyla katletmeye çalışırken gördük.
Bir polisimizin şehit olduğu, biri polis 4 vatandaşımızın
yaralandığı saldırının faili olarak gördük.
Değerli Basın Mensupları,
Dünkü gündemin dikkat çeken gelişmelerinden biri, Yunan
basınında yer alan, “Yunanistan’ın, Girit’in güneyi ve batısı için karasularını
12 mile çıkaracağı” haberleriydi.
Değerli Arkadaşlar,
Türkiye, Yunanistan’ın uluslararası hukuka ve imzamız
bulunan anlaşmalara aykırı olarak, “karasularını 12 mile çıkarma” kararını bir
“savaş nedeni” olarak kabul edeceğini, daha önce defalarca beyan etmişti.
Yunanistan’la ilgili görüşlerimizi zaman zaman
açıklıyoruz.
Tüm iyi niyet ve samimiyetimizle tekrar ifade edelim:
Yunanistan’ın uluslararası hukuka ve anlaşmalara uymak ile Türkiye’yle dost
olmak dışında hiçbir seçeneği yoktur.
“Ahmak” ve “kukla” siyasetçilerin Yunanistan’ı sürüklediği yer, felaketten başka bir şey değildir.
Yunanistan, varlık sebepleri, fonksiyonları ve günahlarının
çok benzediği Ermenistan’ın bugün yaşadıklarından, kendine dersler
çıkarmalıdır.
Emperyalizmin yaşadığımız coğrafyada “dost” ve “ortak”
değil, sömürge aradığını, tekrar,
samimiyetle Yunanistan’a hatırlatıyorum.
Değerli Basın Mensupları,
7 Ekim Cuma
günü, Şahkulu Dergahı açılışında, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, sunulan
hizmetlerin sürekliliğini sağlamak için, Kültür ve Turizm Bakanlığımız
bünyesinde, Alevi ve Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulma kararı alındığı
açıklandı.
Bu yolla,
cemevi hizmetlerinden eğitim faaliyetlerine kadar tüm çalışmalara, bu kurumsal
yapı çatısı altında destek sağlanacak.
Aynı şekilde
cemevi erkan hizmetlerini yürüten Alevi, Bektaşi inanç önderlerine de bu kurum
bünyesinde kadro verilecek.
Değerli Arkadaşlar,
Kararı önemli ve değerli buluyoruz.
Aleviliği, Türk Milleti’nin ve İslam’ın dışındaymış gibi
göstererek, öncelikle Aleviliğe ve Alevi vatandaşlarımıza, kardeşlerimize zarar
veren tüm yıkıcı teşebbüsleri reddediyor ve lanetliyorum.
Uygulamanın, Alevi kardeşlerimizin değerlerini yaşamaları
ve yaşatmalarına katkı sağlayacağı düşüncesiyle hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli Basın Mensupları,
Zaman zaman, sosyal medya aracılığıyla; devletimizi, milletimizi,
milletimizin değerlerini ve devletimizi tahkir eden açıklamalara şahit oluyoruz.
“Açıklama”dan çok “saldırı” diyebileceğimiz bu sözler,
bazen milletimizin sevdiği, saygı duyduğu bir sanatçıdan veya terör örgütünün
siyasetçi kıyafeti giydirdiği bir Türkiye ve Türk Milleti düşmanından
gelebiliyor.
İsim vererek, bu çirkinliklere bir paye kazandırmak
istemiyorum.
Milletimizin değerlerine düşmanlık edenlerin,
yolculuklarının sona ereceği nokta tarihin çöplüğüdür.
Dinsizliği, inançsızlığı, bizi millet yapan, bir arada
tutan değerlere düşmanlığı bir siyaset ekseni haline getirenler, bu topraklarda
ilk defa karşımıza çıkmıyor.
Ama kendilerini “muhafazakar” ve “sağ” olarak tanımlayıp siyaset yapanlar ilk kez bu tip vahşi ve kör bir sekülerizmin peşine takılıp kendilerini ve milletimizi felakete sürüklüyorlar. “6’lı masanın sağcıları”nı tekrar ve samimiyetle uyarıyorum.
Yine “Polis
teşkilatı yapılanmasını yeniden yapacağız" diyen hadsize ve terör örgütü uzantılarıyla işbirliği
arayanlara, Türk Milleti’nin, Anadolu işgal altındayken bile bu tip ihanetleri
cezasız bırakmadığını hatırlatıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti büyük bir devlettir.
Bizim
ülkemizde, Terör örgütleri hiçbir zaman güvenlik güçlerinin nasıl görev
yapacağı konusunda karar verme merciinde olmamıştır, olmayacaktır.
Terör
örgütünün ayakçılarının polisimize, emniyet teşkilatımıza dil uzatma cesareti
bulmasının kusuru, güvenlik güçlerimizin değil, terör örgütüne siyasi parti
muamelesi yapan 6’lı masanındır.