“Bir
güvercin uçar akça kanatlı
Barıştan
savaşa selam götürür.
Yollardan
yel gibi geçer bir atlı
Afyon'dan
Maraş'a selam götürür.”
Selam olsun;
Merkez İlçelerimiz Battalgazi’ye, Yeşilyurt’a...
“Bir bulut
kabarır iki dağ boyu
Yüklenir
yağmuru, karı, doluyu
Gezer yayla
yayla Anadolu'yu
Bir baştan,
bir başa selam götürür.”
Selam olsun;
Akçadağ’a, Arapgir’e, Arguvan’a...
“Uyanır
Yörüğü, Lazı, Afşarı
Bir eyler
zeybeği, horonu, barı
Aydın
ovasının ılık rüzgârı
Efeden
dadaşa selam götürür.”
Selam olsun;
Darende’ye, Doğanyol’a, Doğanşehir’e...
“Kırım'da
şimşektir çakar bir yıldız
Kars'tan
Fergana'ya bakar bir yıldız
Kerkük'ten
Tebriz'e akar bir yıldız
Gardaştan
gardaşa selam götürür.”
Selam olsun;
Hekimhan’a, Kale’ye, Kuluncak’a
“Bir şehir,
köy, oba mahalle, çarşı
Çarpışır
düzenli orduya karşı
Ve soylu bir
destan kurtuluş marşı
Güneş, kurda
kuşa selam götürür.”
Selam olsun,
Pütürge’ye, Yazıhan’a...
Selam olsun
Malatya’ya...
Kadim
medeniyetlerin beşiği Malatya’ya, Ankara’nın, Türkiye’nin dört bir yanındaki
kardeşlerinizin, Taceddin Dergahı’nın selamını getirdim.
Allah’ın
selamı, rahmeti, bereketi, mağfireti üzerinize olsun...
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
2023
Seçimleri için yapacağımız mitinglerimize Malatya’yla başlamak istedik.
Malatya,
geçmişten bugüne, hep değerlerimize sahip çıktı...
Malatya, vatana,
bayrağa, ezana, Kur’an’a bağlı evlatlar yetiştirdi.
Malatya, vatana,
bayrağa, ezana, Kur’an’a bağlı evlatlarına da sahip çıktı.
Biz
Malatya’yı sevdik, Malatya’da bizi sevdi.
Bugün,
Malatya’da, sevdiklerimizle, bizi sevenlerle birlikte olmanın mutluluğunu
yaşıyorum.
Sağ olun,
var olun...
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
Bugün,
sizlerle, dünyayı, ülkemizi konuşmak istiyorum.
Dertlerimizden,
problemlerimizden, umutlarımızdan, hayallerimizden bahsedeceğiz.
Vatanımızın,
ülkemizin, evlatlarımızın istikbalini konuşacağız.
Birlikte nasıl
güçleneceğimizi, birlikte nasıl büyüyeceğimizi, birlikte nasıl gelişeceğimizi, birlikte
nasıl var olacağımızı konuşacağız.
*
Artık son
aylarını yaşadığımız, içinde bulunduğumuz dönem, “önemli”, önemli olmasının
yanı sıra “tarihi” denilebilecek olaylara, problemlere sahne oldu.
Yaşananlar,
sadece ülkemizi değil, içinde bulunduğumuz bölgeyi, hatta tüm dünyayı olumsuz
yönde etkiledi.
O etkiler
hala devam ediyor.
*
Pandemi, tüm
dünya için, yüzyılın en büyük felaketlerinden biriydi.
Pek çok
ülkede, hastalık, kitlesel ölümlere neden oldu.
Dünyanın en
gelişmiş ülkelerinde, hastanelere insanların alınmadığı, hastaların hastane
koridorlarında, yerlerde can verdiği, cenazelerin sokaklarda kaldığı üzücü
manzaralara şahit olduk.
Şükürler
olsun benzer hadiseleri yaşamadık.
Sonrasında,
pandeminin ardından, tüm dünya ekonomileri, tedarik zincirinin bozulmasından kaynaklanan
bir krizle sarsıldı.
İçeride ve
dışarıda, Türkiye’nin yaşayacağı sıkıntıları, sevinçle, ellerini ovuşturarak bekleyenlere
şahit olduk.
Şükürler
olsun yıkılmadık.
Zor
günlerimiz oldu ama ayaktayız ve yolumuza devam ediyoruz.
*
PKK’nın,
FETÖ’nün, DAEŞ’in saldırılarına maruz kaldık. Hiç geri adım atmadık.
Saldırıları
püskürttük ama terör örgütlerinin, ülkemizi, milletimizi hedef alan
provokasyonları, dezenformasyon çabaları devam ediyor.
*
Suriye’deki
iç savaşın tarafları, önce masum sivilleri, Suriye’de yaşayan soydaşlarımızı, sonra
sınırlarımızı hedef aldı.
Küresel
güçler, Suriye’de, adım adım, ilk hedefi “Türkiye’nin toprak bütünlüğü” olan
bir terör devleti kurdurmaya çalıştılar.
Kabul de
etmedik, boyun da eğmedik. Mehmetçiğimiz, Suriye’de, barışı, soydaşlarımızı,
sınırlarımızı, varlığımıza ve istikbalimize karşı yönelen tehditlere karşı
başarıyla görev yapıyor.
*
Ortadoğu’nun
petrolünü yağmalamak için Osmanlı’yı parçalayan güçler, bu kez Doğu Akdeniz’de
ve Ege’de, hakkımız olan kaynaklara ulaşmamıza engel olmak için, sayısız oyunlar
tertip ettiler, ediyorlar.
Libya’da,
Akdeniz’de, Ege’de, haklarımızı, hukukumuzu korumak için önemli adımlar attık.
*
Türk
Dünyası’yla aramıza bir hançer gibi sokulan Ermenistan’ın, dünyanın gözleri
önünde, Karabağ’da, 30 yıldır süren işgaline ve cinayetlerine, Azerbaycanlı kardeşlerimizi
destekleyerek “Dur!” dedik.
*
Türk
Dünyasıyla ilişkilerimiz, hiç bir dönemde olmadığı kadar, artarak, sağlam ve
güçlü bir şekilde gelişiyor.
Bunları
elbette milletimizin karakteriyle, devletimizin gücüyle, hükümetimizin
iradesiyle ama en çok, içinde olduğumuz Cumhur İttifakı’nın kararlı desteğiyle
sağladık.
Yaşadığımız
zor günlerin arkasından, bence çıkarmamız gereken en önemli ders şu olmalı:
Biz el ele
verdiğimizde, birlik olduğumuzda, değerlerimize sarıldığımızda, hiçbir güç bizi
yıkamaz, yok edemez.
Bunu
yüzünüzde, bakışlarınızda da görüyorum.
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
İçinde bulunduğumuz
dönemde, milletimizin uzun yıllar süren özlemini dindiren, beklentilerine
karşılık veren, önemli adımlar atıldı.
Bunlardan
biri Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasıydı.
Ayasofya,
maalesef, Cumhuriyet tarihimizde, üzerinde en çok tartışılan konular arasında
yer alıyordu.
Ayasofya
konusunu bir “ibadethane – müze” çerçevesine sıkıştırırsak, gerçekleri perdelemiş,
konunun esasından uzaklaşmış oluruz.
Yapılan,
ülkemizde bulunan, 567 yıldır Türk’e ait bir yapıyla ilgili, dışarıdan “karar”
ve “talimat” verme hevesinde olanların, “Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik
hakları”nın üzerine düşürmeye çalıştıkları gölgeye ışık tutulmasıdır.
Türkiye,
dünyanın herhangi bir ülkesindeki, Türk düşmanı, İslam düşmanı fanatik
politikacıların veya papazların, parmak sallayarak talimat vermesine boyun
eğmeyecek kadar büyük bir devlettir.
Türk
milleti, tarihinin hiçbir döneminde, en zor günlerinde bile, bu tip “kükreyen
fare”leri ciddiye almadı.
Türkiye
Cumhuriyeti de bu saygısızlıklara mahal vermedi, bundan sonra da vermeyecek.
Ayasofya’yla
ilgili diğer husus; Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinin, “fatihinin
vasiyeti”ne ve “vakıf senedi”ne aykırı bir statüde bulunmasıydı.
Bu iki gerekçe
ile yıllarca içinde bulunduğumuz yanlıştan rahatsızlığını en çok seslendiren
camianın bir mensubu olarak, tekrar, memnuniyetimizi dile getirmek istiyorum.
Ayasofya, 1500
yıla yaklaşan ömründe, bir tarihi eser olarak da en iyi korunduğu dönemi,
Türklerin idaresi altında yaşadı.
Bir kez
daha, kararın, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Başta Fatih
Sultan Mehmet Han olmak üzere, İstanbul’u Türklüğe hediye eden, komutanında
erlerine, Peygamberimiz (S.A.V)‘in övgüsüne mazhar olmuş ordunun her ferdini
rahmetle yad ediyorum.
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
Biliyorsunuz,
Türkiye'nin vizyon projesi TOGG'un seri üretiminin gerçekleştirileceği Gemlik
Kampüsü’nün açılış töreni yapıldı.
Projeyi ve
projenin üretim aşamasına geçmesini, pek çok açıdan önemli buluyoruz:
Bunlardan
biri, otomotiv sektöründe, artık “kendi markamızla” üretici ve ihracatçı
durumuna geliyor oluşumuz.
Ulaşımda
dünyanın en önemli trendi olan elektrikli araçlar sektöründe, uluslararası
rekabetin aktörlerinden biri haline gelme şansını yakalıyoruz.
Petrole olan
bağımlılığımız ve fosil yakıtların çevreye verdiği zararlar, bu projenin
önemini bir kez daha artırıyor.
Ülkemizdeki
her gelişme, her ilerleme, her yatırım, bize ancak mutluluk verir.
Biz, henüz
Cumhuriyetin ilk yıllarında, kendi silahını üreten ve silah üretiminde belirgin
bir gelişme gösteren bir ülkeydik.
Cumhuriyetin
ilk yıllarında uçak üretiyorduk, ürettiğimiz uçakları ihraç ediyorduk.
Türkiye,
60’lı yılların başında, 60 yıl önce, kendi otomobilini üretmek için önemli bir
adım atmıştı.
Bugün TOGG’a
karşı da benzerlerini gördüğümüz; küçümsemelerle, aşağılık kompleksleriyle,
müstemleke zihniyetiyle; üretim toplumu olmamızı, dünyayla rekabet etmemizi
istemeyenlerin, başka ülkelerin, içerideki işbirlikçilerinin gayretleriyle; çok
sayıda gelişme hamlemiz akamete uğradı.
İnşallah bu
kez aynı üzücü hatıraların bir benzerini yaşamayacağız.
Bu projenin,
pek çok sektörde ve yeni sektörlerde de içinde bulunduğumuz gelişim sürecinin
ivmesini artıracağını düşünüyorum.
Projenin,
ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
Savunma
sanayiinde önemi adımlar attık, atmaya devam ediyoruz.
Türkiye,
pandemi sürecinde kendi aşısını üretmeyi başardı, başta Afrika olmak üzere, pek
çok ülkeye, tıbbi malzemelerle birlikte, aşı yardımı yaptı.
Tarımda,
bilişimde, sanayide, nükleer enerjide, yenilenebilir enerjide, Türkiye’nin
uluslararası alandaki payı ve önemi artıyor.
Bu süreçte,
problemlerle birlikte, ülkemizin attığı her adımın karşısında duran bir
zihniyetle de mücadele ediyoruz.
Verdiğim her
örnekle; Ayasofya’yla ilgili, yerli aşıyla ilgili, savunma sanayiimizle, İHA-SİHA
üretimimizle ilgili, nükleer enerji, yenilenebilir enerji yatırımlarımızla
ilgili, hep çatlak sesler, itirazlar duyuyoruz.
Terörle;
PKK’yla, FETÖ’yle mücadelemizde aynı kesimlerin direnciyle karşılaşıyoruz.
Karşılaştığımız
her ihtilafta, Türkiye’nin uluslararası alandaki hasımları, içimizde taraftar
bulabiliyorlar.
Karşılaştığımız
hemen her meselede, yüzeyi kazıdığımızda karşımıza çıkan ABD, çekinmeden, “Türkiye’de
bir yönetim değişikliği gerçekleştireceklerini”, bunu da “muhalefetteki
dostlarıyla birlikte yapacaklarını” söyleyebiliyor.
Bunu gerçekleştirmek için uydurma gerekçelerle,
Türkiye’ye, ekonomik, askeri, siyasi yaptırımlar uyguluyorlar.
“ABD’nin” ve
“dostlarının” Türkiye’de yönetimi belirlemesine izin verecek misiniz?
Elbette izin
vermeyeceğiz.
ABD’yle
problem yaşarken Biden’den taraf olanların; Fransa’yla karşı karşıya
geldiğimizde Macron’un tarafını tutanların; Karabağ Savaşı’nda Paşinyan’ı
destekleyenlerin, Yunanistan’a karşı Ege’de, Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Türkiye’nin
hukukunu korumak yerine Çipras’ı haklı bulanların, Türkiye’de yönetimi
belirlemelerine izin vermeyeceğiz.
Biliyorum,
sandık önünüze geldiğinde bunca saçmalığa, bunca rezilliğe “Dur!” diyeceksiniz.
*
Değerli Kardeşlerim,
Açık
konuşuyorum: Askerimizi, polisimizi, öğretmenlerimizi, sivil vatandaşlarımızı,
bebekleri katleden PKK’yla da; devletimize sızıp, ülkemizi ABD’nin uydusu
haline getirmeye çalışan FETÖ’yle de helalleşmeyeceğiz.
Ortada
işlenen suçlar var, verilmesi gereken cezalar var.
Ortada,
milletimize eğitim, sağlık, altyapı, üretim gibi alanlarda kullanılacakken,
terörle mücadeleye harcanmış 2 trilyon doların neden olduğu bedeller var.
Ülkemizde,
başta, güvenlik ve yargı kurumları olmak üzere, devlet kurumlarına verilmiş,
telafi edilmesi güç zararlar var.
15 Temmuz’da
katledilen yüzlerce vatan evladının kanları var.
Helalleşmeyeceğiz,
gereğini yapacağız.
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
Siyasi
partiler, milletin sesi olmalıdır.
Siyasi
partiler, milletin değerleriyle barışık olmalıdır.
Siyasi
partiler milletin meseleleri için “çözüm” üretmelidir.
Siyasi
partiler, varlıklarını, milletin, ülkenin geleceğine katkı sağlamak için
kurgulamalıdır.
Türkiye,
dünyada ve bölgemizde süregelen problemler yumağı içinde var olma savaşı
verirken, ülkemizin Ana Muhalefet Partisi Lideri, “Başörtüsü sorununu çözmek
için yasa teklifi vereceklerini” açıkladı.
*
Biraz olsun samimi
olalım.
Türkiye bu
problemi niye yaşadı?
Türkiye,
hatırladıkça bile utanç duyduğumuz hadiselerle neden karşı karşıya kaldı?
Bunun “CHP”
dışında bir cevabı var mı?
*
Türkiye’nin
geçmişte yaşadıklarını, gençlerimiz bilmeyebilirler, hatırlamayabilirler.
O dönemde
yaşanan, Türkiye’nin sosyal ve siyasal iklimini bütünüyle etkileyen hadiseler, bugünün
gençlerine anlamsız, anlaşılmaz gelebilir.
Yine
gençlerimiz için, yaşananların bir kısmını hatırlatmak istiyorum:
Hayatlarını,
inançları gereği tesettüre riayet ederek sürdürmek isteyen evlatlarımızın,
kadınlarımızın, kamuda herhangi bir görev yapabilmeleri mümkün değildi.
Öğrenim
görmeleri mümkün değildi.
Seçimle
gelinen herhangi bir göreve aday olmaları, seçildikleri taktirde görev
yapmaları mümkün değildi.
Artık cinnet
boyutuna gelen bu düşmanlık öyle bir boyut almıştı ki, öğrencilerimiz, okullarından
sürüklenerek atıldılar.
İçlerinde
şehit annelerinin, annelerimizin de bulunduğu, ordu mensuplarının yakınları;
ameliyat olmak için gittikleri askeri hastanelere, çocuklarının düğünü için
gittikleri orduevleri bile dahil olmak üzere, TSK’ya ait hiçbir birime
alınmadılar.
Türkiye uzun
süre, “eşi başörtülü” siyasetçilerin bile, devletin makamlarında görev
yapamayacağı tartışmalarına maruz kaldı.
Neredeyse
hiçbir Avrupa ülkesinde, hatta Müslüman olmayan herhangi bir dünya ülkesinde
görmediğimiz bu utanç verici düşmanlığı, kısıtlamaları, tehditleri,
yasaklamaları, kendi ülkemizde yaşadık.
*
Türkiye,
2008 yılından beri, aslında bu problemi yaşamıyor.
2008 yılında
gerçekleşen ve kamuda başörtüsü yasağını fiilen kaldıran anayasa değişikliğine
itiraz edenlerden biri, CHP’nin o günkü Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu’ydu.
2008’deki
düzenlemeye, “Yapılmak istenen, Türkiye'yi Ortaçağ karanlığına geri götürmek ve
85 yıllık Cumhuriyet'in rövanşını almaktır.” şeklinde utanç verici bir cümleyle
itiraz etmişlerdi.
*
Değerli
Arkadaşlar,
Hatırlayacaksınız,
CHP’nin başörtüsüyle ilgili kanun teklifi oyununa, “Samimiyseniz gelin Anayasa
değişikliği yapalım.” demiştim.
Cumhur
İttifakı’nın diğer partileri, Ak Parti ve MHP’nin, aynı yöndeki çağrılarına,
CHP, tahmin edilebileceği ve beklendiği gibi “Hayır” dedi.
Bu
istismardan artık bıktık.
Bu
ikiyüzlülükten artık bıktık.
Milletimiz
de bıktı.
Milletimiz,
sandık önüne geldiğinde, bu gerçekler ışığında, bu bitip tükenmek bilmeyen
istismarların gereğini yapacak. Buna inanıyorum.
*
Değerli
Arkadaşlar,
“Başörtüsü
meselesi”ni, sadece “inanç ve vicdan hürriyeti”ne müdahaleden ibaret olarak da
görmüyorum.
Bu yasak, fiilen,
kız çocuklarımızın öğrenim görmelerine, kamuda, siyasette, yönetimde, hak
ettiklerince yer almalarına da engel oldu.
Yıllarca, “çağdaşlık”
gerekçesiyle, kadınlarımızı, okullara, kamu görevlerine, bilime, sanata,
siyasete, yönetime sokmamak için, delirmiş gibi mücadele eden bir zihniyetle
karşı karşıya geldik.
Türkiye
artık bu çarpıklıkları yaşamamalı.
Türkiye bu
çarpıklıkları inşallah bir daha yaşamayacak.
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
Türkiye,
askeri güç olarak da siyasi ağırlığı itibarıyla da jeopolitiği nedeniyle de
NATO’nun en önemli ülkelerinden biridir.
Türkiye, üye
olduğu günden beri NATO sözleşmesine aykırı hiçbir eyleme imza atmamıştır.
Herkes
biliyor ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin de Türk Milleti’nin de hiçbir dönemde
Yunanistan’dan toprak talebi olmamıştır.
Yunanistan’ın
Anadolu’yu işgal etme teşebbüsüne rağmen olmamıştır.
Yunanistan’ın,
Balkanlarda, Anadolu’da, işgal ettiği bölgelerde, faili olduğu sayısız
soykırıma rağmen olmamıştır.
Batı
Trakya’da, Avrupa’nın gözleri önünde, Türk Milleti’nin şerefli evlatlarına
yaptığı zulümlere rağmen olmamıştır.
Yüzlerce yıl
Türklerin idaresi altında kalan coğrafyada, neredeyse tek bir cami, tek bir
ibadethane bırakmamasına rağmen olmamıştır.
“Kıbrıs’taki
Türk varlığını yok etmek” gibi korkunç ve insanlık dışı bir planı, “devlet
politikası” olarak ilan etmek gibi bir alçaklığa, utanmazlığa, hukuk
tanımazlığa rağmen olmamıştır.
En üst
derecede görev yapan çapsız politikacılarının, “İstanbul’u alacağız!”,
“Ankara’ya bir saatte gireriz!” türü dangalaklıklarına rağmen olmamıştır.
Uluslararası
hukuka aykırı bir şekilde, Ege’yi Türklerin geçişine kapatmaya çalışmak ve
adaları silahlandırmalarına rağmen olmamıştır.
Bugün yine
Yunanistan tarafından, “olmamıştır” yerine, “olmamıştı...” demeye zorlanıyoruz.
Yunanlı
politikacılara, halkının kaderiyle oynamamalarını; “Kötü komşu insanı ev sahibi
yapar.” atasözünü hatırlatıyorum.
Bir NATO
üyesi olarak, ABD’nin, Yunanistan’daki üslerini, hangi tehdide karşı
konuşlandırdıklarını da açıklamak zorunda olduklarını, bunu önce NATO’ya, sonra
Türkiye’ye, daha sonra da dünya kamuoyuna karşı borçları olduğunu düşünüyorum.
Değerli
Kardeşlerim,
ABD,
Türkiye’yi; Yunanistan gibi, Ermenistan gibi; menfaatlerinin olduğunu
düşündüğü, menfaatlerini korumaya çalıştığı diğer bölgelerde yapmaya çalıştığı
gibi, her dediğine “baş üstüne” diyecek bir kukla devlet haline getirmeye
çalışıyor.
Türkiye,
ABD’nin uydusu olmayacak kadar büyük bir ülkedir.
Hiçbir şart,
Türk Milleti’ne, ABD’nin uşaklarının üniformasını giydiremez.
ABD’nin,
Türkiye’nin ekonomisi üzerinden, Suriye üzerinden, Yunanistan üzerinden,
Ermenistan üzerinden, Türkiye’nin aleyhine yürüttüğü faaliyetlerin farkındayız.
ABD’nin
FETÖ’yle, PKK’yla yapmak istediklerinin de farkındayız.
Türkiye’deki
birtakım siyasilerle kurdukları ilişkilerin, iş birliklerinin de farkındayız.
Her hafta
grup toplantılarında, her gün televizyonlarda, her dakika sosyal medyada, bu
siyasilerin canhıraş verdikleri iktidar mücadelelerini izliyoruz.
Bu
siyasetçilerden, ABD’nin, uluslararası platformlarda ve bölgemizde, taşeronları
aracılığıyla gerçekleştirdikleri, Türkiye’ye yönelik hamlelerine karşı bir
cümle duydunuz mu?
Ben
duymadım.
Milletimiz
de duymadı.
Dün ülke
işgal altındayken, “Güçlü devletlere karşı savaşamayız.”, “Mandayı kabul
edelim.”, “Himayeyi kabul edelim.” diyenlerle; dün ülke işgal altındayken,
İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin, Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin çatısı altında
kurtuluş arayanlarla; bugün, Türkiye’nin geleceğini ABD’nin projelerinin
parçası olmakta görenlerin birbirinden hiçbir farkı yoktur.
İçinden
geçtiğimiz badirelerde, içinde bulunduğumuz şartlarda, tek bir çözüm önerisi
ortaya koyamayanların, bunun yerine Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın,
hapisteki PKK’lıların, FETÖ’cülerin avukatlığına soyunanların, hangi tarafta
durduklarını izah etmeye gerek bile duymuyorum.
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
Türkiye
Cumhuriyeti büyük bir devlettir.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olanlar; sahip olduğumuz binlerce yıllık bir
devlet geleneğinin sorumluluğuna uygun şekilde davranmak zorundadır.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olanlar; dünya üzerindeki milyonlarca
soydaşımızın umudunu temsil etmenin sorumluluğuna uygun şekilde davranmak
zorundadır.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olanlar; yüzyıllarca dünyayı yönetmiş bir
milletin, yeryüzündeki son ve en büyük kalesi olan devletin vatandaşı olmanın
sorumluluğuna uygun şekilde davranmak zorundadır.
Türkiye’deki
bir siyasetçi, kendi devletini, uydurma bir şekilde, “uyuşturucu ticareti”yle
ilişkilendirebiliyorsa, bu davranışı “sıradan bir zevzeklik”ten ibaret
göremeyiz.
Avrupa’nın ortasında
savaş devam ediyor.
Tüm dünyada,
uluslararası ilişkilerin, 2. Dünya Savaşı’nın bitişinden beri en gergin olduğu
dönemi yaşıyoruz.
Türkiye’nin,
uluslararası ilişkilerde, hemen her alanda “hak arama”, “hukukunu koruma”
mücadelesi verdiği günleri yaşıyoruz.
Bu
şartlarda, kendi içimizden, “Ana Muhalefet Partisi” CHP’nin lideri tarafından
devletimize “uyuşturucu ticareti”yle ilişkili olduğu; yine “Ana Muhalefet
Partisi” CHP’nin yan kuruluşu haline gelmiş bir meslek odasının başkanı
tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerimize, kimyasal silah kullandığı iftiraları
yöneltiliyor.
Derdiniz ne?
Kimden
yanasınız?
Bir sorum da
CHP’nin yörüngesine girmiş 6’lı masanın partilerine:
Kendilerini,
“milliyetçi”, “muhafazakar”, “sağcı” diye tanımlayan beş partiye soruyorum.
Neler
olduğunun farkında değil misiniz?
Utanmıyor
musunuz?
Milletimizin
bunun farkında olmadığını mı sanıyorsunuz?
Milletimizin
sandıkta size gereken dersi vermeyeceğini mi sanıyorsunuz?
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
İfade
ettiğimiz, ifade ederken hiçbir detayını abartmadığımız, istismar etmediğimiz
şartların bizi asla mağlup edemeyeceğini, peşinen söylemek istiyorum.
Hepsiyle baş
edebiliriz.
Hepsiyle baş
edeceğiz.
Tüm
Avrupa’yı besleyebilecek toprak varlığına sahibiz. Hiç kimseye ihtiyaç duymadan
kendi gıdamızı üretebiliriz.
Enerji
ihtiyacımızın tümünü fazlasıyla karşılayabilecek “yenilenebilir enerji”
potansiyeline sahip bir coğrafyada yaşıyoruz.
Neredeyse
sıfır noktasından bir savunma sanayii kurabiliyoruz, kurduk. Dünyada savunmayla
ilgili alışılagelmiş pek çok ezberi değiştiriyoruz, değiştirmeye devam
edeceğiz.
Nüfusumuz 8
milyonken dünyayı yendik.
Yunanistan’la,
Ermenistan’la, PKK’yla, FETÖ’yle bizi terbiye edeceklerini zannedenlerin aklına
şaşarım.
Yaşadıklarımızın,
bu topraklarda var olmanın bedeli olduğunun farkındayız.
*
Dün
varlığımız yok etmeye çalışıyorlardı, bugün egemenliğimizi ve bağımsızlığımızı
hedef alıyorlar.
İlk de
değiller, son da olmayacaklar.
Öncekileri
de yendik, bunları da sonrasındakileri de yeneceğiz.
*
2000 yılın
üzerinde bir devlet geleneğine sahibiz.
Dünyanın
kadim ve en köklü milletlerinden birinin mensubuyuz.
Peygamber’in
(S.A.V.) müjdesiyle kutsanmış, yüzyıllarca İslam’ın sancaktarlığını yapmış,
gittiği her coğrafyaya, adaleti, huzuru, ahlakı, Hakk’ı hakim kılmış bir
ecdadın torunlarıyız.
Bu
topraklarda, onurumuzla, hür ve bağımsız bir şekilde var olmaya devam edeceğiz.
Herkese
hatırlatmak istiyorum:
Türk Milleti
unutmaz…
Türk Milleti
dostluğu da düşmanlığı da unutmaz…
Türk Milleti
vefalı bir millettir.
Dostluğumuza
güvenin.
Düşmanlığımızdan
korkun…
*
Değerli
Kardeşlerim,
Değerli
Malatyalılar,
Önceki seçimlere
Cumhur İttifakı’nın bir bileşeni olarak katıldık.
Hiçbir çıkar
hesabı ve siyasi kaygı gütmeden, ülke meselelerinde devletimizin, hükümetimizin
yanında olduk.
Zaman içinde
eleştirilerimiz de oldu, hükümetin kararlarına katılmadığımız durumlar da oldu.
Fikirlerimizi,
muhataplarına, yine dürüstçe, olabildiğince açık bir şekilde, saygı ve nezaket
dairesinde ifade ettik, saygı ve nezaketle mukabele gördük.
Kişisel
olarak da çok sayıda kanun teklifinde imzam bulunuyor. Birçoğu yasalaştı.
Pandemiden
ekonomiye, savunmadan enerjiye, terörden dış politikaya, sanayiden eğitime,
hükümetin görev alanlarındaki sayısız konuda, hükümetin çalışmalarına
önerilerde, katkılarda bulunduk.
*
Ülkemizin
Büyük Birlik Partisi’ne ihtiyacı var.
Ülkemizin
Büyük Birlik Partisi’nin katkısına ihtiyacı var.
Bu ancak
sizin desteklerinizle mümkün olabilir.
Büyük Birlik
Partisi’ne, Muhsin Yazıcıoğlu’nun emanetine, Malatya her seçimde, Türkiye
ortalamasının çok üzerinde bir katkıyla destek verdi.
Bu açıdan da
Malatya’nın, Malatyalıların benim gönlümde çok ayrı, çok özel bir yeri var.
Dosdoğru
ifade ediyorum:
Tarafımızı
sizin istikametinize, sizin değerlerinize, sizin inançlarınıza göre belirledik.
Türkiye’nin
tarafındayız.
Türk
Milleti’nin tarafındayız.
Mehmet’in,
Mehmetçik’in, şehidin, şehit ailesinin tarafındayız.
Türkiye’nin
bölünmez bütünlüğünün tarafındayız.
Türkiye’nin
hürriyetinin, istiklalinin, istikbalinin, tarafındayız.
Doğru
taraftayız.
*
Konu iktidar
- muhalefet meselesi değildir.
Konu
Türkiye’nin egemenlik meselesidir.
Konu
Türkiye’nin bağımsızlık meselesidir.
Konu
Türkiye’nin yönetimini yabancıların değil milletimizin belirlemesi,
milletimizin kendine sahip çıkma zarureti meselesidir.
Ülkemize
sahip çıkacağız.
Bağımsızlığımıza
sahip çıkacağız.
Özgürlüğümüze
sahip çıkacağız.
Topraklarımıza
sahip çıkacağız.
Bayrağımıza
sahip çıkacağız.
Mukaddesatımıza
sahip çıkacağız.
Muhsin
Yazıcıoğlu’nun emanetlerine sahip çıkacağız…
Birlikte
yürüyecek, birlikte karar verecek, birlikte var olmaya devam edeceğiz.
Fert fert
hepimize önemli görevler düşüyor.
Çok
çalışacağız, inşallah hak ettiğimiz neticeyi alacak, hak ettiğimiz yere
partimizi, ülkemizi ve milletimizi taşıyacağız.
Allah (C.C.)
yardımcımız olsun...