Bildiğiniz
gibi, dün, Antalya'nın Kumluca ve Finike ilçelerinde, kuvvetli yağış nedeniyle
sel felaketi meydana geldi.
İçişleri Bakanımız
tarafından yapılan açıklamada, kamuoyuna, sel nedeniyle 100 konut, 920 iş yeri,
497 araç ve 12 bin 500 dönüm seranın hasar gördüğü, hasar tespit çalışmalarının
devam ettiği bilgisi verildi.
Devletimizin,
en üst düzeydeki yetkilileriyle bölgedeki çalışmalara refakat etmesinden,
milletimiz adına memnuniyet duyuyoruz.
Kıymetli
Basın Mensupları,
Türkiye
Cumhuriyeti güçlü bir devlettir.
Bundan önce
olduğu gibi, bundan sonra da devletimizin, en kısa sürede ve hiçbir eksiklik
bırakmadan, yaraları saracağına inanıyorum.
Sel felaketi
esnasında bir vatandaşımızın kalp krizi nedeniyle vefat ettiğini öğrendik.
Vefat eden vatandaşımıza yüce Allah’tan rahmet, ailesine, yakınlarına sabır ve
başsağlığı diliyorum.
Bunun dışında
bir can kaybı meydana gelmemesi en büyük tesellimiz.
Başta Kumluca
ve Finike ilçelerimizde yaşayan vatandaşlarımız olmak üzere, sel felaketinden
etkilenen tüm vatandaşlarımıza ve Antalya’mıza geçmiş olsun dileklerimi
iletiyor; Cenab-ı Allah’ın, milletimizi ve tüm insanlığı, yaşanan afetlerden
korumasını niyaz ediyorum.
**
Değerli
Basın Mensupları,
Geçen
haftadan bu yana, ülkemizde “6 yaşında bir çocuğun evlendirilmesi” iddiaları
üzerinden bir tartışma devam ediyor.
Öncelikle,
söz konusu hadiseden bağımsız olarak, birkaç değerlendirme yapmak istiyorum:
Bilimsel
açıdan da hukuki yönden de inançlarımız gereği de “çocuk evliliği” şeklindeki
bir ifadeyi hiçbir şekilde kabul etmiyorum.
“Evlilik” ve
“çocuk” kelimeleri, hiçbir masum gerekçeyle yan yana getirilemez. Bunun adı
“sapkınlık” ve “suç”tur.
Yine devletin
en önemli ve asli görevlerinden birinin “çocuklarımızı korumak” olduğu
muhakkaktır.
Anayasamız
ve yasalarımızda, bu görevle ilgili, hiçbir şüpheye ve tartışmaya yer
bırakmayacak ölçüde açık hükümler yer alıyor.
Cari olan
hukuk kurallarının ötesinde, çocuklara karşı işlenen suçlarla ilgili, bölge,
etnik köken, düşünüş farklılıkları ve inanç grubu ayrımı yapmadan; toplumumuzun
tüm kesimlerinin ve medeni dünyanın aynı görüşte olduklarını; bunun dışındaki
her davranışın, ancak ve yine “sapkınlık” ve “suç” kelimeleriyle
değerlendirilebileceğini düşünüyorum.
Tekraren,
söz konusu hadiseden bağımsız olarak, çocuklara karşı işlenen suçlarda
cezaların yetersiz olduğunu; cezaların artırılması gerektiğini; buna, hem suçun
cezayla müsavi olmaması, hem cezaların caydırıcılığının yetersizliği, hem de çocuklarımızı
ve bir bütün olarak toplumu korumak için mecbur olduğumuzu ifade etmek
istiyorum.
Herkesin
mutabık olduğu böylesine önemli bir konunun, günlük politik tartışmalara malzeme
yapılma çabalarını da yadırgadığımı söylemek zorundayım.
Tartışılan
örneğe dönecek olursak; “çocuk” ve “evlilik” kelimelerinin yan yana telaffuz
edilmesinin hiçbir şekilde meşru görülemeyeceğini tekrar hatırlatarak; sanki
herhangi bir siyasi parti, 6 yaşında bir çocuğun “evlendirilmesini” kabul
edebilirmiş ya da ediyormuş gibi bir tartışma yürütülmesinin ayrı bir “istismar”,
“ayrı bir yanlış” olduğunu düşünüyorum.
Yargı,
elbette suçlanan kişilerin de savunma haklarını kullanmasına izin vererek,
görevini, hiçbir eksiklik kalmasına izin vermeden yerine getirmelidir.
Basında yer
alan, yargının işleyişini etkilemek amacıyla usulsüzlük yapıldığı iddiaları
titizlikle araştırılmalı, bu konuda da suçu ya da ihmali olanlar varsa en ağır
şekilde cezalandırılmalıdır.
Bu Türkiye
Cumhuriyeti’nin, önce mağdura, sonra çocuklarımıza, nihayet milletimizin
geleceğine karşı borcudur.
Değerli
Arkadaşlar,
Dün CHP
Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun, konuyu sokağa taşıma gayretlerinin
“üzücü” ve “sorumsuzluk” olduğunu düşünüyorum.
Bizzat
Adalet Bakanı’nın, “talep edilseydi randevu verip görüşeceğini ve konuyla
ilgili Sayın Kılıçdaroğlu’nu bilgilendireceğini” söylemesi, bu tip
davranışların, “bilgi sahibi olmak”, “adalet mekanizmasında, varsa problemleri
çözmek” yerine, toplumu ayrıştırmak için kullanılabildiğini hepimize yeniden
göstermiştir.
Bunu yanlış buluyorum.
Hiç kimse
çözümü sokakta aramamalıdır.
Konuyla
ilgili hepimizi rahatsız eden diğer husus, tartışmaların, özellikle son dönemde
ülkemizde sıklıkla ve yoğun bir şekilde karşılaştığımız, “İslam düşmanlığı”nın
malzemesi yapılmaya çalışılmasıdır.
Henüz 200
yıl önce, bugünkü Avrupa’nın neredeyse tamamında, kadınlar “insan” olarak bile
kabul edilmezken; 1400 yılı aşan bir süre önce, kadınlara “miras” ve “mülkiyet”
hakkı veren; insanlığa tebliğ edildiği günden bugüne, çocuklara karşı işlenen
suçlarda “had cezası” uygulayan bir dinin mensuplarıyız ve bu gerçekle gurur
duyuyoruz.
İslam’ın,
farklı gerekçelerle, farklı amaçlarla, farklı dönemlerde ve coğrafyalarda;
esasından koparılarak ve tümü İslam için de “suç” sayılan, birtakım çıkar ve
sapkınlıklara bahane edilmesinin, öteden beri devam eden, İslam’ı ve
Müslümanları itibarsızlaştırma teşebbüslerine alet edilme gayretlerini de
hiçbir şekilde kabul etmiyorum.
Masum da
bulmuyorum.
Bazı
gerçekleri telaffuz etmekten imtina etmememiz gerekiyor.
Bir “adli
vaka” üzerinden İslam’a ve Müslümanlara saldıranların; ülkemizde 40 yıldır her
gün görülen, on binlerce vaka ve ifadeyle resmi kayıtlara da yansımış olan, “çocukların
terör örgütü tarafından kaçırılması”, “terör örgütünün kaçırdığı çocukların
cinsiyet ayrımı olmadan tecavüzlere, istismarlara uğraması” ve “çocukların
terör eylemlerinde kullanılarak veya örgüt içi infazlarla öldürülmesi”
konularında; tek kelime edememelerini, gözden kaçırmış veya unutmuş değiliz.
Herkesi
samimi olmaya, vicdanlı olmaya, adaletli olmaya davet ediyorum.
Çağrım,
terör örgütü mensuplarını ve uzantılarını kapsamıyor.
Onlardan, ne
dün, ne bugün, ne de yarın; samimiyet de vicdan da adalet de beklemedim,
beklemeyeceğim.
**
Değerli
Basın Mensupları,
Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nde bütçe görüşmeleri devam ediyor.
Maalesef,
çalışmaların ilk gününden beri, Millet İttifakı partilerinin; bütçeyi ve ülke
meselelerini konuşmadıklarını; var olduğunu iddia ettikleri problemlerle ilgili
-yine- herhangi bir “somut” ve “gerçekçi” çözüm önerisi sunamadıklarını; bütçe görüşmelerini
seçim propagandasının bir parçasına dönüştürmeye çalıştıklarını ve Meclis’in
çalışma usulleri ile saygınlığına yakışır bir üsluba özen göstermediklerini
görüyoruz.
Milletimiz
de görüyor.
Meclis’imizde
“hukuka aykırı bir şekilde” yer alan terör örgütü mensuplarının ise,
alışılageldik şekilde, her fırsatta, Meclis kürsüsünden PKK propagandası yaptıklarına
şahit olduk.
Bu da
hukukun meselesidir ve hukuk görevini acilen yerine getirmelidir.
**
Değerli
Basın Mensupları,
Daha önce
pek çok kez, EYT’lilerin ve KİT’lerde çalışan sözleşmeli işçilerimizin
problemlerini, taleplerini dile getirdik.
Resmi
açıklama henüz yapılmamakla birlikte, bütçe sonrasında, muhtemelen hemen Ocak
ayında, konunun hükümet tarafından Meclis gündemine getirileceğini; tüm dünyada
ve ülkemizde, son dönemde yaşanan ekonomik sıkıntıların meydana getirdiği şartlarla
da uyumlu bir çözüm bulunacağını düşünüyoruz.
Biz de Büyük
Birlik Partisi olarak, bu konuda mağduriyet yaşayan vatandaşlarımızın
taleplerini dile getirmeye ve çözüme katkı sağlamaya devam edeceğiz.